Ülkede faaliyet gösteren İslam ve Müslüman Düşmanlığı Karşıtı İttifakının (CLAIM) hazırladığı rapor, Almanya’da 2024’te Müslüman karşıtı 3 bin 80 vakanın kaydedildiğinin ve bu olayların 2023’e göre yüzde 60 arttığını ortaya koydu.
Raporda, “Müslüman karşıtı olayların sayısı, alarm verici yeni bir yüksek seviyeye ulaştı.” uyarısında bulunuldu.
CLAIM’in Berlin için hazırladığı raporda da kentte 2024’te bir önceki yıla göre Müslümanlara karşı saldırıların yüzde 70 arttığı belirtildi.
Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesinin raporunda da ülkede ayrımcılık şikayetlerinin 3 bin 858’inin “ırkçılık, antisemitizm ve etnik kökenden” ötürü yapıldığı, bu sayının 2019’a göre 3 kattan fazla arttığı bildirildi.
Raporlarda Müslümanlara yönelik saldırıların ve ayrımcılık vakalarının hayatın tüm alanlarında görüldüğüne işaret edildi.
Federal Kriminal Dairesinin “2024 Siyasi Saikli Suçlar Raporu”na göre de nefret suçları, 2023’e kıyasla yüzde 28 arttı ve 21 bin 733’e yükseldi.
Bu artışın önemli bir kısmını İslam düşmanlığıyla ilişkili suçların oluşturması dikkati çekti.
Almanya’da 2024’de İslam düşmanlığı suçları, 2023’e göre yüzde 26,3 arttı, 79 camiye yönelik saldırı gerçekleştirildi.
CLAIM yöneticisi Rima Hanano ile CLAIM’de vakaların izlemesinden mesul Güzin Ceyhan, ülkede artan Müslüman karşıtlığı ve buna karşı neler yapılması gerektiğine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Hanano, Alman toplumunda fazla yoğun Müslüman karşıtı havanın yargıç olduğunu belirterek, “Her iki kişiden biri, Müslüman karşıtı ifadelere katılıyor. Aynı zamanda giderek aşırı sağa kayan söylem ve tartışmalarımız var. Daha önce söylenemeyen pek fazla şey söyleniyor.” dedi.
Müslümanların “terörist, bıçakla saldıranlar” olarak ilan edildiğini ve emniyet sorunu haline getirildiklerini anlatan Hanano, “Bu durum, insanların diğerlerine saldırmayı ve ayrımcılık yapmayı meşru görmelerine yol açıyor.” ifadesini kullandı.
“Müslüman karşıtı ırkçılığın, etkilenenlerin üzerinde olduğu kadar toplumun geneli üzerinde de etkisinin bulunduğunu görebiliyoruz.” diyen Hanano, bu durumdan etkilenenlerin bazı korkularının olduğunu, tecrit edilmiş ve korunmuyor gibi hissettiklerini söyledi.
Hanano, “Bu da insanların demokrasiye, hükümete ve siyasete güvenlerini kaybetmelerine yol açıyor. Müslümanların üçte ikisi, artık siyasete güvenmiyor ve bu elbette bir örneğin çünkü toplumsal birliğe ve demokrasiye etkisi var. Demokrasiyi ve toplumsal birlikteliği zayıflatıyor.” görüşünü paylaştı.
Müslüman karşıtı ırkçılığa karşı hükümetin harekete geçmesini isteyen Hanano, şunları kaydetti:
“Müslüman karşıtı ırkçılık, ciddiye alınmalı ve bir örneğin olarak kabul edilmeli. Elbette burada tutarlı bir siyasi yanıta da ihtiyaç var. Bunlar, hükümetin harekete geçmesi yani etkilenenlerin korunması ve aynı zamanda Müslüman karşıtı ırkçılığa karşı tedbir alınması talebidir.”
Hanano, bu konuda hem sivil toplum örgütleri hem de devlet kurumları tarafından daha iyi kayıt tutulmasına ve daha iyi danışmanlık hizmeti veren yapılara ihtiyaç duyulduğuna dikkati çekerek, “Müslüman karşıtı ırkçılığı özel olarak tespit eden ırkçılığa karşı yeni bir fiil planına ihtiyacımız var.” değerlendirmesinde bulundu.
Çoğu zaman Müslüman karşıtı ırkçılıktan etkilenen mağdurların maruz kaldıkları vakaları bildirmediklerine işaret eden Hanano, ayrımcılığa maruz kalan Müslümanların sadece yüzde 4’ünün bunu bildirdiğini, bunun bu konudaki veri açığının sebebi olduğunu anlattı.
Diğer taraftan, Müslüman karşıtı ırkçılığın devlet kurumları ve sivil toplum örgütleri tarafından çoğu zaman farkına varılmadığını anlatım eden Hanano, “Müslüman karşıtı ırkçılığın fazla daha iyi anlaşılmasına ihtiyacımız mevcut ve bu nedenle de standart bir tarif bekliyoruz. Devlet dairelerinin bu ırkçılığı fark ve tespit etmesi için kesinlikle gereklidir.” dedi.
Hanano, Müslüman karşıtı ırkçılıktan etkilenenlere daha fazla destek verilmesi için ülke genelinde geniş çaplı danışmanlık merkezlerine ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi.
Raporu hazırlayan uzmanlardan Güzin Ceylan da toplumdaki her iki kişiden birinin Müslümanlara karşı güvensizlik ya da düşmanlık hissettiğini dile getirdi.
Bu durumun, bilhassa medyada ve siyasette kullanılan İslam karşıtı söylemlerle daha da körüklendiğini belirten Ceylan, “Medya ve siyaset dili, insanları etkiliyor. Bazı bireyler, bu dili sahiplenerek Müslümanlara ya da Müslüman gibi görünen kişilere düşmanca tutum sergiliyor.” diye konuştu.
– Başörtülü kadınlar hedefte
Ceylan, bilhassa başörtülü kadınların kamuya aleni alanlarda daha fazla saldırıya uğradıklarına işaret ederek, “İslam tartışmalarında en görünür sembol başörtülü kadınlar oluyor. Bu yüzden şiddetin ilk hedefi haline geliyorlar.” diye konuştu.
Raporlara yansıyan verilerin sadece bildirilen vakaları kapsadığını anlatım eden Ceylan, gerçek sayıların fazla daha yüksek olabileceğini söyledi.
Ceylan, “Birçok kişi, artık ‘Ne olacak ki?’ düşüncesiyle yaşadıklarını bildirmiyor. Bildirim olmazsa siyasi baskı oluşturulamaz.” ifadelerini kullandı.
Almanya’daki yeni hükümete ve medya kuruluşlarına aka sorumluluk düştüğünü, genellemelerden kaçınılması gerektiğini kaydeden Ceylan, “Nasıl ki her Hristiyan bir Nazi değilse her Müslüman da terörist değildir. Söylemler fazla dikkatli kullanılmalı.” dedi.
Müslüman toplumunda itimat duygusunun ciddi şekilde sarsıldığına işaret eden Ceylan, “Topluma ve devlete karşı itimat zedelenmiş durumda. Alternatif ülke arayışında olanlar bile var.” şeklinde konuştu.
GÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
41 dakika önce